İlk günkü heyecan, 70 yıllık tecrübe…
Hacı Mehmet Ali Kaya, Süleyman ve Elif Kaya çiftinin tek çocuğu olarak 1930 yılında Gaziantep’te dünyaya gelir. Babası Süleyman Kaya bölgenin en iyi yemenicilerinden biridir ve aile varlıklı bir ailedir. Mehmet Ali Kaya’nın hayatı, babasının genç yaşta vefat etmesiyle tamamen değişir…
Gaziantep’in en iyi yemenicilerinden biri olan Süleyman Kaya, oldukça iri cüsseli ve yardım sever biridir. Güçlü yapısından dolayı 80-90 kiloluk çuvalları dahi rahatlıkla taşıyabilen Süleyman Kaya, komşuları tarafından sık sık yardıma çağrılır. Yine bir gün komşusunun un çuvalını kaldırırken kaburgası batar, fakat acımıyor diyerek üzerine gitmez. Fakat bir süre sonra yarası iltihap kapar ve bu rahatsızlık ölümüne neden olur…
Süleyman Kaya vefat ettiğinde Hacı Mehmet Ali Kaya henüz dört yaşındadır ve annesiyle yalnız kalır. Genç yaşta eşini kaybeden Elif Hanım bir daha evlenmez ve oğluyla hayat mücadelesine devam eder. Hacı Mehmet Ali Kaya altı yaşına geldiğinde annesi, “Sokakta dolaşacağına iş öğrensin.” diyerek …..(?) Ustanın yanına çırak olarak verir. Hacı Mehmet Ali Kaya’nın mesleğe başladığı ve ustalaştığı yıllar, Gaziantep’te kasap, kebap, baklava ve kadayıfın tek dükkânda olduğu yıllardır. Aynı dükkândan hem evin ihtiyacı olan eti alabilir, hem kebap söyleyebilir hem de tatlınızı yiyebilirsiniz. Henüz fıstık kullanılmadığı için bu dükkânlarda yarısı kaymaklı yarısı cevizli olmak üzere azami iki tepsi baklava yapılır. Buralarda yetişen çıraklar et çekmekten kemik soymaya, kebap saplamadan baklavaya kadayıfa kadar dükkândaki tüm işlerden anlar ve zaman içinde ustalaşırlar.
Usta hangi saatte gel derse gelinir, git derse gidilir
Tabi bu süreç uzun ve meşakkatli bir süreçtir. Böylesi bir dükkânda çalışmaya başlayan çırağın ilk işi bulaşık yıkamak ve temizlik yapmak olur. Bir çırak bunları yapmadan asla ilerleyemez. Deterjanın, süngerin olmadığı o yıllarda bulaşık ve temizlik şimdiye göre oldukça zordur. Bir kişi çocuğunu bu mesleğe gönderecekse önce o müesseseye yakın birini bulur; yoksa her önüne geleni mesleğe almazlar. Yakın birini bulur ve çocuğunun hangi konuda ustalaşmasını istediğini söyleyerek dükkâna teslim eder. Çalışma saati hiç konuşulmaz, usta hangi saatte gel derse gelinir, git derse gidilir. Çırak eğer işini seviyorsa altı ay, bir yıl içinde bulaşıktan kurtulur. İşleri öğrenmeye gayret eder ve öğrenirse yavaş yavaş yükselir ve iki sene içinde kalfa yardımcısı olur. Ardından kalfa olur ve bu aşamadan sonra ustalığa aday olur. Tüm bu süreçte iş yerinde sadece mesleki değil ahlaki eğitim de alır ve bu eğitim evine, sosyal hayatına da yansır. Ustalık yalnızca lezzetli yemek veya tatlı yapmak demek değildir… Ve nihayet usta olduğunda artık çalıştığı dükkân ona dar gelir. Ustalığını göstermek için imkânları uygunsa kendi dükkânını açar.
“Oğlum bunun teli aynı altın teli gibi olmuş”
Hacı Mehmet Ali Kaya da diğer tüm çıraklar gibi tüm bu süreçleri yaşar ve 16 yaşında usta olur. Usta olduktan sonra, yıllardır yanında çalıştığı ustasına “Artık yetiştim, askere gitmeden kendi dükkânımı açacağım.” diyerek ve işten ayrılır. Hem en sevdiği işi olması hem de büyük sermaye gerektirmediği için kadayıfçılık yapmaya karar verir. Baklavacılık için büyük bir mermer tezgâh ve dükkan gerekirken, kadayıf için tuğladan bir ocak ve bakır tepsi yeterlidir. Geri kalanı da kömür ve bir torba un… Baklavanın biraz daha zengin işi olması ve kadayıfın daha çok talep görmesi de bu kararında etkili olur. Kadayıf müşterileri istedikleri kadar çiğ kadayıfı alıp evlerinde pişirebilmektedir. Böylece 1946 yılında Gaziantep’in Daracık Mahallesi’nde 30 metrekarelik bir dükkân kiralar ve burada kadayıfçılığa başlar. Kış aylarında yoğun olan kadayıf satışları yaz sıcakları ile birlikte azaldığı için yaz aylarında kebapçılık yapar. Bu küçük dükkânın, zaman içinde marka olacak ismini bir müşterinin kadayıfı tarifi belirler. Kadayıf alan yaşlı bir teyzenin, “Oğlum bunun teli aynı altın teli gibi olmuş.” demesi Hacı Mehmet Ali Kaya’yı mutlu ettiği gibi, o zaman kadar bir adı olmayan dükkânın da adını belirler. Bu ismi çok beğenen Hacı Mehmet Ali Kaya dükkânın adını “Altıntel Kadayıf” koyar ve hem kadayıfçı hem kebapçı olarak askere gidene kadar çalışır.
24 ay süren askerliğin ardından Gaziantep’e dönen Hacı Mehmet Ali Kaya 1956 yılında….. evlenir ve aynı yıl ilk çocukları Süleyman Kaya dünyaya gelir. Çiftin ikinci çocukları Faruk Kaya 1958 yılında dünyaya gelir. Kaya çiftinin bu evlilikten sekiz çocukları olur. Askerden döndüğünde şehir biraz daha büyümüş, zenginleşmiş ve talepler de artmıştır. Yeniden dükkân açmaya karar verir ve askerden önce çalıştığı dükkanın boşta olduğunu görünce yeniden aynı dükkanı kiralayarak çalışmaya başlar. Kadayıf, baklava, kebap ve et satışı ve kendine has lezzetiyle kısa sürede tanınırlığı artan Hacı Mehmet Ali Kaya, kendine özel bir müşteri kitlesi oluşturmayı başarır. İşler kısa sürede büyüyünce ön caddede daha merkezi bir yerde dükkan açar ve burada çalışmaya devam eder.
Yarım gün öğrencilik yarım gün çıraklık
Türkiye’den yurtdışına işçi göçünün yaşandığı 1960’lı (?) yıllarda Hacı Mehmet Ali Kaya Hollanda’ya gider. Hollanda’da birçok yerde aşçılık yaparak on yıl geçirdikten sonra Türkiye’ye döner. Gaziantep’e döndüğünde şehir bıraktığı döneme göre oldukça gelişmiş ve insanlar da zenginleşmiştir. Bu sırada çocuklar da büyümüş, en büyük oğlu Süleyman Kaya 18 yaşına gelmiştir. Babaları yurt dışındayken çocuklar farklı yerlerde kasaplık, kebapçılık ve kadayıfçılık yapmış ve kendilerini yetiştirmişlerdir. Ailenin tüm çocukları daha ilkokul yıllarında çıraklık yapmaya başlamış, yarım gün öğrencilik yarım gün çıraklık yaparak kendilerini yetiştirmişlerdir. Hacı Mehmet Ali Kaya Şehreküstü semtinde 45 metrekarelik bir dükkân açar ve çocukları da yanına alarak Altıntel Kadayıf ismiyle yeniden çalışmaya başlar.
Karaköy Köşkeroğlu hizmete girer
Hacı Mehmet Ali Kaya ve çocukları 1985 yılına kadar Şehreküstü’deki dükkândan başak şube açmazlar ve burada işleri büyütürler. 1985 yılına gelindiğinde ise artık çocuklar büyümüş ve dükkân artık yetersiz kalmaya başlamıştır. Bunun üzerine Hacı Mehmet Ali Kaya İstanbul’da bir dükkân açmaya karar verir. Karaköy’de gördüğü bir dükkânı beğenen Hacı Mehmet Ali Kaya bu dükkânı satın alır ve Köşkeroğlu adıyla Karaköye’de ilk kebapçı dükkânlarını açarlar. Dükkânın adının Köşkeroğlu olmasının nedeni, dedelerinin mesleğinden dolayı Gaziantep’te Köşkeroğlu olarak tanınmalarıdır.
“Bu iş İstanbul’da eski olmakla olmuyor”
Karaköy Köşkeroğlu kurulduğu yıllarda İstanbul’da aynı işi yapan birçok firma olduğunu belirten Süleyman Kaya, “Dükkânı ilk açtığımızda ‘Bu kadar ünlü firmalar varken siz nasıl bu işe para yatırdınız’ diyen insanlar oldu. Oysa herkesin meslek anlayışı farklı… Ve zaman içinde insanlar anladılar ki bu iş İstanbul’da eski olmakla olmuyor. Biz kendi çizgimizde ve kaliteden ödün vermeyerek çalışmaya devam ettik. Zaman içinde insanlar bizi tanıdı ve kabul görerek kendi müşteri kitlemizi oluşturduk. İstanbul fiyatlarının üzerinde sattığımız için başlarda zorlandık. Fiyatlarımızı pahalı bulanlar oldu, fakat biz yaptığımız üründen emindik. Zamanla müşteri de bunu anladı ve bizi sahiplendi.” diyor.
Karaköy’den sonra 1995 yılında Merter’de ve sonrasında Topçular’da Köşkeroğlu şubeleri açılır. Ardından Atatürk hava Limanı Dış Hatlar’da bulunan bir market içinde bir şube daha açarlar. Son şubenin 2015 yılında Yenibosna’da açıldığını belirten Süleyman Kaya, “Şubeleri açarken babamdan çok fırça yedik, şubeleşmemizi hiç istemez, ‘Dükkân açmak marifet değil, Karaköy’de kalın.’ derdi. Önemli olan iyi üretmek, satabileceğin kadar üretmek derdi. İşine çok bağlıydı, kendi gider gelir tüm malzemeleri alırdı. Hepsiyle kendi ilgilenirdi. Bugün de su şeker hariç tüm malzemelerimiz Gaziantep’ten gelir.” diyor.
İstanbul Karaköy’de kurulan dükkânı üç oğlu Süleyman, Faruk ve Cengiz Kaya’ya bırakan Hacı Mehmet Ali Kaya tekrar Gaziantep’e döner ve Altıntel Kadayıf olarak çalışmaya devam eder. Zaman içinde Faruk Kaya ortaklıktan ayrılır ve Karaköy’deki lokantayı tek başına işletmeye başlar. Tatlılar ise Süleyman ve Cengiz Kaya’nın olur. Gaziantep’teki dükkân ise Hacı Mehmet Ali Kaya’nın vefatının (2013) ardından evin en küçük oğluna kalır.
Bugün ortak olmasalar da üç kardeşin de Köşkeroğlu markası ile çalıştığını belirten Süleyman Kaya, “Köşkeroğlu markasını ailenin tamamı kullanabilir fakat kimse franchise veremez ve markayı satamaz. Aile üyeleri markayı satarak değil üreterek kullanabilir, markayı birine vereyim o mal satsın gibi bir anlayış olamaz. “ diyor.
“Son gün dahi işinizi düzgün yapın”
“Bir gün bu kaliteyi koruyamazsam bu işi bırakırım” diyen Süleyman Kaya sözlerine şöyle devam ediyor, “Köşkeroğlu’nu öne çıkaran şey kalite, dürüstlük ve hep daha iyisini arama kabiliyeti. Doğru ve devamlı bir çizgimiz var. Babam bize, ‘Yarın dükkânı kapatacak olduğun gün dahi kalitenizden ödün vermeyin. Son gün dahi işinizi düzgün yapın.’ derdi. Bizim de felsefemiz bu. Ustamızı, çırağımız da bu felsefeyle, sevgi ve saygıyla yetiştiriyoruz. Bu mantıkta olmasak kaliteli ürün çıkmaz. Bugün dahi nasıl daha iyi ürün ortaya koyarız diye kafa yoruyoruz. Bu yüzden bugün babamın gençliğinden kalma müşterilerimiz var. Bu çizgimizin düzgünlüğünden kaynaklanıyor. Artık kaliteli ürün veremeyeceğimi anlarsam bu işi bırakırım. Kul hatası dışında kimse bana işini yanlış yaptın, kötü yaptın diyemez.”
Temelleri 1946 30 metrekarelik bir dükkânda atılan Köşkeroğlu, 70 yılı bulan tecrübesi ve kaliteyi esas alan çalışma anlayışıyla yoluna devam ediyor…